KURTULUŞ SAVAŞI

KURTULUŞ SAVAŞI

19.10.2018 1710

Kurtuluş Savaşı Genel Hatlarıyla Özet

Sevr Antlaşmasına göre Osmanlı toprağın bölünmesi
Tarih     19 Mayıs 1919-11 Ekim 1922
Bölge     Anadolu ve Trakya
Sonuç     Türkiye Büyük Millet Meclisi zaferi
Lozan Antlaşması´nın imzalanması
Türkiye Cumhuriyeti devleti´nin kurulması
Taraflar

Kuvay-ı Milliye(1918-1920), Büyük Millet Meclisi

Itilaf Devletleri: Yunanistan, Fransa, Ermenistan, Italya, Britanya Imparatorluğu


Kumandanlar
Mustafa Kemal Atatürk
Fevzi Çakmak
Ismet Inönü
Cevat Çobanlı
Kazım Karabekir
Ali Fuat Cebesoy
Nurettin Sakallı
Yakup Şevki Subaşı

 

Anastasios Papoulas
Georgios Hatzianestis
Nikolaos Trikupis
George Milne
Henri Gouraud
Drastamat Kanayan
Movses Silikyan

Ayaklanmalar - Iç Cephe
Kuva-i Inzibatiye Ahmet Anzavur Çerkez Ethem Çopur Musa Demirci Mehmet Efe Milli Aşiret Yozgat Konya Pontus Intikam Alayı

Yunan - Batı Cephesi
Izmir´in Işgali - Aydın Savunması - 1. Inönü - 2. Inönü - Kütahya-Eskişehir - Sakarya - Büyük Taaruz - Izmir´in Kurtuluşu

Kurtuluş Savaşı Doğu Cephesi
Oltu Sarıkamış Kars Gümrü
Artvin ve Ardahan´ın alınması Ahıska ve Ahılkelek´in alınması
Batum

Fransız - Güney Cephesi
Maraş Urfa Antep Çukurova 1. Kavaklıhan 2. Kavaklıhan Kovanbaşı Kanlıgeçit Karabucak Kamberhöyüğü Kargapazarı Yüreğir Ovası Antep´in düşmesi

Kurtuluş Savaşı, Istiklal Harbi, Türk Istiklal Harbi, Milli Mücadele olarak adlandırılan I. Dünya Savaşı´ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti´nin Itilaf Devletleri´nce işgali sonucunda Misak-ı Milli sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için girişilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadele. 1919-1922 yılları arasında gerçekleşmiş ve 11 Ekim 1922´de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen, 24 Temmuz 1923´te imzalanan Lozan Antlaşması ile resmen sona ermiştir.

Kurtuluş Savaşı, dört belirgin döneme ayrılabilir:

1. I. Dünya Savaşı sonrası dönemi: Mondros Mütarekesi´nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918´den, Mustafa Kemal Paşa´nın 9. Ordu müfettişi olarak Anadolu´ya yola çıktığı 19 Mayıs 1919´a kadardır
2. Örgütlenme dönemi: Mayıs 1919´dan, Ankara´daki Büyük Millet Meclisi´nin açıldığı Nisan 1920´ye kadardır.
3. Hakimiyetin sağlanması dönemi: Nisan 1920´den, Londra Barış Konferansı´nın ikinci safhasının başladığı Mart 1922´ye kadardır. 
4. Barışın sağlanması dönemi: Mart 1922´den, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923´e kadardır.



I. Dünya Savaşı sonrası,  Ekim 1918 - Mayıs 1919 

I. Dünya Savaşı´na Almanya ile birlikte giren Osmanlı Devleti, Çanakkale Savaşı´ndaki başarılı savunmaya ve Kafkasya cephesindeki kısa süreli başarılara rağmen savaşın son döneminde Ingiliz ordularına karşı bir dizi ağır yenilgiye uğramış ve Hicaz, Filistin, Suriye ve Irak´ı kaybetmişti. Suriye cephesinin çöküşü üzerine Ittihat ve Terakki hükümeti 8 Ekim 1918´de istifa etti. Hükümet ileri gelenlerinden Talat, Enver ve Cemal Paşalar yurt dışına kaçtılar. Genel af ilan edilerek, sürgün ve hapisteki muhaliflerin Istanbul´a dönüşüne izin verildi. 30 Ekim1918´de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı hükümeti yenilgiyi kabul etti. Istanbul basını mütarekeyi sevinçle karşıladı.

6 Kasım´da Boğazlar silahsızlandırıldı. 7 Kasım´da işgal güçleri Çanakkale´den geçti. 13 Kasım 1918´de Osmanlı´nın başkenti Istanbul´a müttefik askerleri geldi. 23 Kasım 1918´de Ahmet Izzet Paşa yeni hükümeti kurdu. 9 Şubat´ta Hadisat gazetesinde Süleyman Nazif ´Kara Gün´ başlıklı bir yazı yazdı. Türk milletinin böyle bir işgali yaşamadığını ve bunu kaldıramayacağını söyledi. Itilaf devletleri Türk halkının tepkisini çekmemek ve işgalin haklılığını kanıtlamak için işgalin geçici olduğunu amacının Padişahlığı, halifeliği, azınlıkları korumak olduğu. Padişahlık makamının kaldırılmadığını ve Istanbul´dan verilecek kararların geçerli olduğunu ilan etti.

Istanbul sularına ellibeş parçalık donanma demirledi ve 3000 civarında asker karaya çıkarılarak işgal hızlandırıldı.

Çoğunluğu Ingilizlerden oluşan bir subay grubu ve asker grubu meclisi bastı ve kapattı. Böylece TBMM açılana kadar halkın sesi kesildi. Milliyetçi ve milli mücadelenin devamını sağlamak amacını güden milletvekillerini Malta´ya sürgüne gönderdiler. Bu vekillerin bir kısmı 1921´de bir kısmı da 1922-1923 arasında Anadolu´ya döndüler.


Kuvay-i Milliye

Ittihat ve Terakki yönetiminin, gizli bir teşkilat olan Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla Anadolu ve Rumeli´de savaş sonrası bir direniş hareketi örgütlediği anlaşıldı. Direnişin amacı, doğu illerinin Ermenilere, Ege bölgesinde bazı yerlerin Yunanlılara ve Adana yöresinin Fransa kontrolündeki Suriye´ye verilmesini öngören girişimlere karşı mücadele etmekti. Yanı sıra, savaş yıllarında çeşitli yöntemlerle önemli servete ve yerel iktidara kavuşan Ittihat ve Terakki yanlısı zümrelerin konumlarının korunması, savaş sırasında sürülen gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının geri dönmesinin önlenmesi, bundan dolayı çıkabilecek karışıklıklar nedeniyle müttefik devletlerin olası müdahalesine karşı konulması amaçlanmaktaydı.

1919 başlarından itibaren Kuvay-i Milliye (milli kuvvetler) adıyla silahlanan bazı gruplar, Ege ve Karadeniz bölgesinde Rumlara, Güneydoğu´da ise Ermenilere karşı çatışmalara girdiler. Bu grupların çoğu 50 ila 200 kişilik düzensiz kuvvetlerden oluşmakta ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olduğu bilinen kişilerce yönetilmekteydi.

1919 Şubat ayında Müttefik Yüksek Komutanlığı, Anadolu´da asayişi sağlamak amacıyla üst düzey bir Türk komutanının özel yetkilerle donatılarak Anadolu´ya gönderilmesini önerdi. 15 Mayıs 1919´da "Anafartalar Kahramanı" ve "Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri)" Mirliva Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu komutanı ve Anadolu Genel Müfettişi sıfatıyla, padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından Anadolu´ya gönderildi.

Izmir işgali, Mayıs 1919 

Yunan askerlerinin Izmir´e gelişi

Izmir´in işgali düşüncesi 1919´un Şubat ortalarında Yunanistan başbakanı Venizelos´un önerisiyle, Ingiltere başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atıldı. Izmir´in Işgali, I. Dünya Savaşı sonrasında Paris´te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla ortaya çıktı. ABD başkanı Wilson bu öneriye önce kesinlikle karşı çıktı, ancak 25 Mart olayında daha esnek bir tavrı benimsedi. 7 Mayıs ta Ingiltere, ABD ve Fransa, Yunan donanmasının Izmir´e gönderilmesinde mutabık kaldılar.

Izmir´in işgali kansız başladı. Hatta Izmir´in işgalini 1 gün önceden bildiğinden Izmirdeki Osmanlı Ordusuna karşılık vermemesini emretmiştir. Böylece Izmir´deki Osmanlı Ordusu hareketsiz kaldı ve Yunanlılara teslim oldu.

Işgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan evzon askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk subayları sahil şeridine dizdiler. Aziz Nesin bu olayı daha sonra araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı: Bir Türk Subayı Evzon askerinin "Zito Venizelos" diye bağırmasını istediği halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon askerleri şehri her gezdiklerinde ve subaya geri döndüklerinde bir kez süngüleniyordu. Bu Türk Subayı 22 kez süngülendi ve şehit oldu. Yunanlılar daha ilk gün birçok Türk asker ve vatandaşı öldürdü. Böylece işgal daha ilk günde 400 kişiye mal oldu.

Işgal başladığı sıralarda, bu görüntüye daha fazla tahammül edemeyen gazeteci Hasan Tahsin, silahını çekip ateşleyerek en öndeki Yunan bayraktarını başından vurmuştur. Bu hareket, Kurtuluş Savaşı´nı başlatan ilk kurşun olarak kabul edilir

Izmir´in işgali ile Türk halkında var olan fakat yetersiz komutanlar yüzünden kullanılamayan mücadele yeteneği tekrar uyandı ve Izmir´deki bir kısım asker istifa ederek Milli Mücadele´ye katıldı. Aynı zamanda Izmir´de kalan Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu´ya göç etti. Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin tavırlarına ve yaptıkları eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu´daki milli mücadeleye destek vermek amaçlı olarak göç ettiler.

"Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerlerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. Işgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek şehit edildi. Şehrin diğer yerlerinde de olaylar, yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türkler´e ait evler ve işyerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon´un 18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan´ın Aydın Vilayeti´nde (Izmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi.) barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlılar ilk gün 400 Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün içinde 5.000 kadar Türk öldürüldü."

Izmir kenti ile birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil şeridi, Çeşme yarımadası ve Belkahve´ye kadar Izmir´in hinterlandı da işgal edilmiştir. 1920 Nisan´ından sonra Yunan ordusu Izmir´den harekete geçerek, Bursa, Eskişehir, Kütahya ve Afyon´a kadar Batı Anadolu´nun büyük bir bölümünü de işgal altına almıştır.

Örgütlenme Dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920 

Paris´te toplanan uluslararası Barış Konferansı, o günlerde açıklanması beklenen Türk Barış Antlaşmasını, 1919 Mayıs başlarında belirsiz bir geleceğe erteledi. 15 Mayıs´ta Yunan kuvvetleri, müttefik devletlerin kararıyla Izmir´i işgal etti. Ulusal bir felaket olarak görülen bu olay, Türkiye çapında müthiş bir ulusal tepkiye yol açtı. 23 Mayıs´ta Fatih ve Sultanahmet´te Türk siyasi tarihinin o güne kadarki en büyük kitle gösterileri düzenlendi. Direniş fikri, Ittihat ve Terakki yandaşlarının görüşü olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayıldı.

21 Haziran´da Mustafa Kemal, Anadolu´daki en önemli askeri birliklerin komutanları olan Kazım Karabekir, Refet ve Ali Fuat Paşalar ve Ege bölgesinde asayişi sağlamakla görevlendirilen Rauf Bey ile Amasya´da buluşarak Amasya Tamimi´ni yayımladı. Bildiri, ulusal bağımsızlığın ancak ulusun "azim ve iradesi" ile sağlanacağını vurgulayarak, ülke çapında bir direniş hareketinin işaretini vermekteydi Kazım Karabekir´in öncülüğünde Erzurum´da toplanan Doğu Illeri Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Kongresi, askeri görevlerinden istifa eden Mustafa Kemal´i kongre başkanı seçti. Kongre, Doğu illerinin Ermenistan´a verilmesi olasılığına karşı direnme kararı alırken, Türkiye´nin kalkınması için Amerikan mandası fikrine açık kapı bırakmamaktaydı.

4 Eylül 1919´da Türkiye´nin her yanından gelen delegelerin katılımıyla Sivas´ta toplanan kongrede, genel seçimler yapılıp yeni Mebusan Meclisi kuruluncaya kadar Istanbul hükümetiyle tüm resmi bağların kesilmesi kararlaştırıldı. Ülke çapında yeni bir idari ve siyasi örgütlenme kurmak amacıyla bir Heyet-i Temsiliye kuruldu.

Kasım ayında Adana, Maraş, Antep ve Urfa´nın Fransızlarca işgali üzerine, Heyet-i Temsiliye tarafından yönlendirilen direniş hareketi başlatıldı. Direniş umulmadık bir hızla başarıya ulaşarak 1920 Mayısı´nda Fransızları ateşkese zorladı.

Osmanlı Meclisinin açılması ve Misak-ı Milli, Kasım 1919 - Ocak 1920 

Aralık ayında yapılan genel seçimler sonucunda son Osmanlı Meclis-i Mebusanı (1920) oluştu. Meclise Anadolu´dan sadece Milli Mücadele yanlısı milletvekilleri seçildi. Iki ayrı ilden milletvekili seçilen Mustafa Kemal Paşa´nın Istanbul´a gitmeyi reddetmesi üzerine, Sivas Kongresi başkan vekili olan Rauf Orbay Meclis reisliğine seçildi. 28 Ocak 1920´de Mebusan Meclisi daha sonra Misak-ı Milli adıyla anılan “Ahd-ı Milli Beyannamesi”ni kabul etti. Beyanname, Mondros Mütarekesi sınırları içinde tam bağımsızlık sağlanıncaya kadar mücadeleye devam etmeyi öngörmekteydi.

Osmanlı Meclisinin kapatılması, Mart 1920 

16 Mart 1920´de Meclis-i Mebusan da dahil olduğu halde Babıali ve bütün hükümet daireleriyle beraber Istanbul, Ingilizler tarafından cebren ve resmen işgal edilmiştir. Ingiliz birlikleri Istanbul´da bulunan, başta Rauf Bey olmak üzere önde gelen Milli Mücadele yanlısı milletvekillerini tutukladılar. Ayrıca telgrafhaneler de işgal altına alınmış ve resmi makamlar arasında iletişim imkanı kalmamıştı. Bu şartlara göre, Anadolu, Istanbul ve resmi makamlarla ortak hareketten mahrum kalmıştı.

Istanbul’daki olağanüstü hal, ortaya Osmanlı Devletinin kimin idaresi ve hangi güçlerin kanunlarının geçerli olduğu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu durumda Mustafa Kemal, Temsil Heyetinin başkanı olarak: "Bu hareketin Anadolu’da Osmanlı Kanunlarının yürürlüğünü engellemeyeceğinden ve her ne şekilde olursa olsun alınacak önlemlere Osmanlı milleti uygarlık yeteneği özellikle dikkat çekici bulunduğundan kanun dışında hiç bir işlem yapılmaması ve bütün görevlerin özenle yapılması hayatımızın gereklerindendir" diye genelge yayınlamıştır 

Bunun üzerine Meclis 18 Mart 1920 bir toplanarak kendini feshettiğini açıkladı. Meclisin kendini feshettiği açıklaması Padişah’ın Nisan 11 1920´de ikinci meşrutiyetin sona erdiğini açıklaması ile bir başka Meclis oluşturma yolunu kapatmıştır. Aynı gün Şeyhülislam Dürrizade Abdullah´ın, "Padişah ve Halife kuvvetleri dışındaki millî kuvvetleri kafir ilan eden ve katlinin vacip" olduğunu bildiren fetvası "Takvim-i Vekayi"de yayınlandı. Padişah Osmanlı Devleti´nin tarihinde bir bölümü kapatmayı amaçlamış ve kendi otoritesi dışında bulunan bütün güçlerin (millî kuvvetleri) devlet karşıtı olduğunu ilan etmiştir. Padişah ve atadığı hükümetler Osmanlı devletinin idaresine tek otorite durumuna gelmişlerdi.

Hakimiyetin sağlanması, Mart 1920 - Mart 1922 

Bu dönemde Büyük Millet Meclisi´nin etkinlikleri karşı taraflara Anadolu´yu kendisinin temsil ettiği ve onun içinde olmadığı hiçbir barışın geçerliliği olmadığını kabul ettirmesi çabasıdır. Bir yandan uluslararası destek ve yardım arayışına girilerek, Batum´un geri verilmesi karşılığında Sovyetler Birliğinden mali yardım sağlandı. Öbür yandan Anadolu´nun çeşitli yörelerindeki düzensiz direniş gruplarını tasfiye ederek düzenli bir ordunun kurulması için adımlar atıldı. Askeri olarak karşısına çıkacak bütün güçlerle baş edebilecek düzeyde olduğunu kanıtladı.

Büyük Millet Meclisi açılması, Nisan 1920 

Osmanlı Meclisinin fes edilmesi yeni bir meclisin, bir kurucu meclisin, gerekliliğini doğurmuştu. Kurucu Meclis ve seçimlerle ilgili 19 Mart 1920´de bir bildiri yayınladı. Sultan Istanbul´da idi ve Mustafa Kemal "olağanüstü yetkilere sahip bir meclis" olarak takdim etti. Seçimlerin yapılması için yayınlanan bu bildiri uyarınca, yurdun her yerinde seçimler yapıldı. 16 Mart 1920´deki baskından kurtulan milletvekilleri gizlice Ankara´ya geçtiler. Bolu Düzce, Hendek bölgesinde başlayan ve Nallıhan, Beypazarı çevresine sıçrayan (bakınız Isyanlar (Iç Cephe)) ayaklanma olayları oldu. Bu olaylardan dolayı, seçilen milletvekillerinin tümünün gelmesi beklenilmeden, Millet Meclisi´nin açılma hazırlıkları yapıldı.

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920´de Ankara´da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde toplandı. Bu tarihten itibaren Istanbul hükümetinin etkisi Istanbul kenti ve çevresiyle sınırlı kalırken, Ankara´da oluşturulan Meclis ve hükümet, fiilen Türkiye´nin yönetimini ele aldı. Mustafa Kemal 24 Nisan 1920´de Meclis Başkanı seçildi.

Isyanlar (Iç Cephe)

Tekalif-i Milliye Emirleri ile, ordunun finansmanı için ağır vergiler kondu. Vergi vermeye ve askere alınmaya karşı koyanları sindirmek için Istiklal Mahkemeleri kuruldu. Tek celsede idam kararı alma yetkisine sahip olan Istiklal Mahkemeleri, Ergun Aybars´ın araştırmalarına göre 2000 dolayında idam kararı verdi.

Kuva-yı Milliye´yi dağıtma girişimi bazı bölgelerde başarılı olurken, bazı Kuvayı Milliye birliklerinin yoğun direnişiyle karşılaştı. Kasım 1920´de başlayan ve Ocak 1921´de yenilgiye uğratılan Çerkez Ethem Isyanı bu direnişlerin en önemlisidir.

Doğu Cephesi 
Kazım Karabekir Gümrü Antlaşması´nı imzalamak için yola çıkmadan önce

Dünya Savaşı sonunda Kuzeydoğu cephesi Müttefik devletlerin talebi doğrultusunda 1914 Osmanlı-Rus sınırına çekilmişti. Bu sınır Ardeşen-Yusufeli-Oltu-Bayezit hattından geçiyordu. Sınırın öte yanında 1918´de Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu.

1920 Eylülünde Türk-Rus mutabakatının sağlanması üzerine 28 Ekim 1920´de Kazım Karabekir komutasında harekete geçen Türk kuvvetleri, 10 gün süren bir harekat sonunda Ermenistan´ı kesin yenilgiye uğrattı. Bu harekatta Türk tarafı 46 şehit verdi. 1 Aralık´ta imzalanan Gümrü Antlaşması ile Türk-Ermeni sınırı, 1878 öncesindeki Osmanlı-Rus sınır hattına çekildi. Bu sınır, bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırıdır. 2 Aralık´ta Kızıl Ordu Ermenistan´ı işgal ederek bağımsız Ermenistan´ın varlığına son verdi.

Güney Cephesi 

Türk-Fransız Cephesi veya Güney Cephesi Kurtuluş Savaşı Milli kuvvetlerin Fransız lejyoner birliklerine (Fransız, Cezayir ve Ermeni Askerlerinden oluşan) karşı verdikleri savaşı kapsamaktadır. Ingilizler Musul, Iskenderun, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler.

Işgalin sonlandırılmasında Sütçü Imam´ın oğlu Karayılan Mehmet 6400 civarında şehit vererek Fransızlara kendi birliğinin onlarca misli kayıp verdirdi böylece Karayılan Antep´te efsane oldu.

Maraşâ€™ta, Sütçü Imam’ın önderliğini yaptığı mücadele sonunda Maraşâ€™ta tutunamayan düşman şehri terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Urfa şehrinde Ali Saip (Ursavaş) Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttılar.

Antep halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandıysa da 9 Şubat 1921’de teslim oldu. TBMM, Fransa ile Ankara Anlaşması’nı imzalayarak Güney Cephesini kapatmak zorunda kaldı.

Batı Cephesi 

Buradaki Savaşlar,Izmir-Bursa-Balıkesir-Kütahya-Eskişehir hattında gerçekleşti. Müttefik devletler tarafından 18 Nisan 1920´de Paris´in Sèvres banliyösünde ilan edilen Sevr Antlaşması Türkiye´den önemli bazı toprakların alınmasını ve Türk devletinin müttefikler kontrolü altında bir tür yarı-bağımsız statüde yönetilmesini öngörmekteydi. Türk tarafının anlaşmayı imzalamayı Mısak-ı Milliye´ye karşı bulduğu için müttefikler, Yunan ordusunu Anadolu içine sevk ettiler. Temmuz ayında Bursa, Ağustos´ta Uşak Yunanlılar tarafından işgal edildi. Yıl sonunda Yunan ordusu Eskişehir ve Kütahya´yı tehdit etmeye başladı. Bu sırada çıkan Çerkez Ethem Isyanı Türk savunmasını zor durumda bırakarak, Yunanlıların mevzilerini ilerletmesine yardımcı oldu.

Batı Cephesi komutanlığına atanan Ismet Bey, Ocak 1921´de Birinci Inönü Muharebesi ve Mart 1921´de Ikinci Inönü Muharebesi´nde Yunan ilerlemesini durdurdu. Inönü zaferleri, milli ordu projesinin başarısını kanıtlayarak TBMM hükümetinin otoritesini pekiştirdi, Milli Mücadelenin nihai zaferine olan güveni sağladı. 27 Mart´ta Afyon´un kaybedilmesi bu zafer duygusunu ancak kısmen gölgeleyebildi. Temmuz 1921´de Yunan Kuvvetleri Garp Cephesi ordularını Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilgiye uğratarak çevirme harekatıyla yok etmek üzereyken, komutayı bizzat ele alan Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa, Türk birliklerini süratle geri çekerek Sakarya nehri kıyılarına çektiler.

Ancak 23 Ağustos - 13 Eylül arasında süren Sakarya Meydan Muharebesi ile Yunan taarruzu püskürtüldü. Bu zafer nedeniyle Mustafa Kemal Paşa´ya müşir (mareşal) rütbesi ve Başkumandan payesi verildi.

Nihayet 26 Ağustos 1922´de Afyon´un doğusundaki mevzilerden taarruza geçen Türk ordusu, 30 Ağustos´taki Dumlupınar Meydan Muharebesi´nde Yunanlıları kesin yenilgiye uğrattı. Tamamen dağılan Yunan ordusunun boşalttığı Ege bölgesi birkaç gün içinde Türk kuvvetlerinin eline geçti. Nihayet 9 Eylül´de Türk orduları Izmir´e girerek Yunan işgaline son verdi.

Londra Barış Konferansı, Şubat 1921 ve Mart 1922

1921 yazında Londra Barış Konferansı ile müttefikler Sèvres Antlaşmasını Ankara hükümetine kabul ettirmek istediler. TBMM hükümetinin kesin tavrı karşısında Yunan ordusu bu kez Ankara´yı ele geçirmek üzere harekete geçti. Sakarya Meydan Muharebesi bir güç gösterisi olarak gerçekleşti.

1922 yılının ilk yarısı sonuçsuz barış müzakereleri ile geçti. Bu dönemde değiştirilmiş Sèvres Antlaşması ortaya atıldı. Bu yeni çözüm Sèvres hükümlerini yumuşatılmış şekli olmaktaydı.

Barışın sağlanması, Mart 1922 - Kasım 1923
2 Eylül´de esir alınan Yunan Ordusu komutanları: soldan sağa 4.Tümen komutanı Dimaras, 1.Kolordu komutanı (Başkumandanlığına yeni tayin edilen) Trikupis, Kurmay Albay Adnan Bey, 2.Kolordu komutanı Dighenis (Diyenis), Yüzbaşı Emin

Bu dönemde Büyük Millet Meclisi´nin etkinlikleri çizilen sınırların dünyaca kabulünü ve bu sınırlar içinde Cumhuriyet ile yönetilecek devletin ilanını kapsamaktadır.

Mudanya Mütarekesi, Eylül 1922 

Izmir´in kurtuluşundan sonra Fahrettin Altay komutasındaki TBMM Süvari Kolordusu kuzeye yöneldi ve birkaç gün sonra Ingiliz işgalinde bulunan Çanakkale Boğazı karşısında mevzilenerek Ingilizlerin çekilmesi için bir ültimatom verdi. Çanakkale Krizi adı verilen bu olay üzerine, 15 Eylül´de başbakan Lloyd George başkanlığında toplanan Ingiliz kabinesinin Liberal Parti´li bazı üyeleri ültimatomu reddederek, Ingiltere ile Türkiye arasında savaş çıkmasına yol açacak bir politika benimsedi. Ancak Ingiliz kamuoyunun sert tepkisi üzerine koalisyon ortağı olan Muhafazakar Parti hükümetten çekildi. Lloyd George hükümeti 19 Ekim´de düştü. 11 Ekim´de Ingiltere ile Ankara hükümeti arasında Mudanya´da ateşkes imzalandı. Ateşkes anlaşması en kısa zamanda Isviçre´nin Lozan (Lausanne) kentinde bir barış konferansı toplanmasını öngörüyordu.

Saltanatın kaldırılması, 1 Kasım 1922 

Vahidettin Istanbul’dan Malta´ya gitmek üzere ayrılırken

1 Kasım´da TBMM, Istanbul hükümetinin hukuki varlığına son vererek Türkiye´nin tek ve tartışmasız hakimi oldu.

Şeklen "halife" unvanını koruyan VI. Mehmet Vahdettin 10 Kasım´da son Cuma selamlığına katılmış, ancak yaşamına ve özgürlüğüne yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım sabahı Boğaziçi´nde demirli bulunan Ingiliz zırhlısı ile Malta´ya sığınmıştır. Bunun üzerine 19 Kasım´da TBMM, veliaht Abdülmecit Efendi´yi halife ilan etmiştir.

Lozan Barış Konferansı, Kasım 1922 
Lozan Barış Konferansı´nda Türk heyeti: ön sıra; soldan sağa Reşit Saffet, Zülfü, Rıza Nur, Ismet, Zekai, Muhtar, Münir, arka sıra; Atıf, Yahya Kemal, ?, Ruşen Eşref, Mustafa Şeref, Tahir, Cevat, Tevfik, Sabri, Seniyettin, Hayım Nahum, Mehmet Ali, Zühtü, Şevket, Yusuf Hikmet, Süleyman Saip, Fuat, Celal Hazım, Hüseyin

20 Kasım 1922´de toplanan Lozan Barış Konferansı´nda Türk delegeleri Ismet Paşa ve Dr. Rıza Nur Bey idi. 4 Şubat 1923´te konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı. Türkiye´de, müzakere edilen anlaşmanın Misak-ı Milli sınırlarından taviz verdiğini belirterek dayatılan koşullara direnen Meclisin feshedilerek yeni Meclis üyelerinin seçilmesi üzerine, 23 Nisan´da yeniden toplanan konferans, 24 Temmuz 1923´te Lozan Barış Antlaşması kabul edildi.

Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 

Bu antlaşma ile Türkiye Hicaz, Mısır, Suriye, Filistin, Irak, Kıbrıs ve Oniki Ada üzerindeki tüm haklarından vazgeçti; Batı Trakya´da da bazı koşullarla Yunan egemenliğini kabul etti. Türkiye ayrıca Istanbul ve Çanakkale Boğazlarının silahsızlandırılarak uluslararası bir komisyonun yönetimine bırakılmasını da kabul etti. Osmanlı borçlarının bir kısmı silinirken, bakiyesinin uzun vadede ve uygun koşullarla Türkiye tarafından ödenmesi de kabul edildi.

Türkiye´deki gayrimüslim azınlıklara uluslararası hukukun koruması altında bazı haklar tanındı. Buna karşılık Türkiye´nin idari, hukuki, adli ve mali konulardaki bağımsızlığı onaylandı.

Antlaşmaya ekli bir protokolle, Türkiye´deki Rum azınlığı ile Yunanistan´daki Islam azınlığın (bazı istisnalarla) zorunlu mübadelesine karar verildi.

Cumhuriyetin Ilanı, 29 Ekim 1923 

29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi´ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece, Türkiye devletinin yönetimi biçimi "Cumhuriyet" olarak, adı "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak belirlendi. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti´nin, ilk "Cumhurbaşkanı" oldu.

Ek Konular 
Kurtuluş Savaş komutanlarından bazılar:1. sıra: Ferik Ali Fuat (Cebesoy), Ferik Cevat (Çobanlı), Müşir Fevzi (Çakmak), Ferik Kazım Karabekir, Ferik Fahrettin (Altay); 2.sırasıyla Mirliva Kazım (Inanç), Mirliva Ali Sait (Akbaytogan), Mirliva Ali Hikmet (Ayerdem), Mirliva Kemalettin Sami (Gökçen), Mirliva Cafer Tayyar (Eğilmez), Mirliva Izzettin (Çalışlar), Mirliva Şükrü Naili (Gökberk); 3.sıra: Mirliva Asım (Gündüz), Albay Alaaddin (Koval), Mirliva Mehmet Sabri (Erçetin), Albay Sabit (Noyan), Albay Ömer Halis (Bıyıktay)

Ingiltere, Batı Anadolu´yu işgal eden Yunan kuvvetlerine politik ve parasal destek vermiş fakat Yunan hükümetinin ısrarlı talebine rağmen Yunan ordusunda danışman ve subay bulundurmaktan kaçınmıştır. Yunanistan´a Ingiliz askeri yardımı 1922 başlarında kesilmiştir.

Kurtuluş Savaşı sırasında düzensiz Türk kuvvetleri Adana, Maraş, Antep ve Urfa´yı işgal eden Fransız ordusuna karşı savaşmıştır. Aralık 1919-Mayıs 1920 arasında altı ay süren çatışmalar, 31 Mayıs 1920´de ateşkes ile sonuçlanmıştır. Bu tarihten sonra Fransa uluslararası planda genellikle Ankara Hükümetini desteklemiş, Ekim 1921´de Anadolu´dan çekilen Fransız kuvvetleri, Türk tarafına önemli boyutta silah ve mühimmat teslim etmiştir.

1919 Mayısında Izmir´in Yunanlılarca işgalini kendi çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak değerlendiren Italya, Kurtuluş Savaşı süresince Türk tarafını desteklemiştir. 1919 yazında Kuşadası cephesinde Yunan ve Italyan kuvvetleri çatışmıştır.

 

Kaynak: http://aygunhoca.com/tcinklaptarihiveataturk/54tcinklaptarihiveataturkculukkonular/920kurtulussavasigenelhatlariylaozet.html